Şu anda 2500 yılında olduğumuzu ve o günün tarihçilerinin 20. yüzyıldaki kadın vücudunun nasıl olduğu konusunda bir araştırma yapmaya karar verdiklerini düşleyelim. Araştırmacılar, o günlerin kadın dergilerine ve sayısız fotograflara bakıp, ince uzun kadın siluetlerinin, dolayısıyla zayıflığın ortak nokta olduğunu göreceklerdir. Böylece tarihçiler, o dönemde tüm dünyadaki kadınların böyle olduğu sonucuna varacaklardır. Biz de bugün, Rafael’in Venüsün üç Tanrıçası, Rubens’in Denizkızları veya bize daha yakın bir dönemde ölen Renoir’m çıplakları; Maillot’nun heykelleri veya Courbet’nin yıkanan kadınlarına bakarak aynı hatayı yapıyoruz. Tüm bu saydığımız eserlerdeki ortak nokta, kadınların dolgun ve yuvarlak hatlı oluşlarıdır.
Bizler de eskiden kadınların tombul ve balıketinde olduğu sonucuna varıyoruz. Oysa, yanıtlamamız gereken soru, bu sanatçıların eserlerinde o dönemin gerçeğini mi yansıttıkları, yoksa ideal “dişi”yi ifade etmeye mi çalıştıklarıdır. Tıpkı bugün, çağdaş dergilerde, okuyucularının düşlerindeki kadın imajının geliştirilmesine uğraşıldığı gibi…
çok dogru bence katılıorummmm:D:D:D:D
çook süper
nenene